Hayatımız boyunca bizlere roller biçildi. Akıllı bir kız olmak için sahip olmamız gerekenler şunlardır, iyi bir dost şöyle olmalıdır, erkekler ağlayamaz, erkek adam korkmaz, kadınlar gülemez, gerçek bir erkek şunları bunları asla yapmaz… Sıkılmadınız mı kendinizi başkasının belirlediği normların içine hapsetmeye? Bunalmadınız mı hissettiğiniz duyguları normale uymuyor diye gizlemeye?
Dünya uyulması gereken kurallarla dolu. Şüphesiz birçoğu toplumsal yaşamda düzeni ve güvenliği sağlamak için oldukça gerekli de. Fakat içsel kurallarımız, yazılı olmayan ve içimizde bir yerlerde kabul etmek zorunda olduğumuz kurallar da o kadar gerekli mi? Yoksa bizi kısıtlayan, kendimiz olmamıza engel oluşturan prangalar mı? Gelin hep birlikte irdeleyelim.

Ruhsal dünyamızdaki çalkantılar ve yaşanmaya izin verilmemiş, bastırılmış hisler uzun vadede bedeni yorar ve hasta eder. Duygular bedenin kendini ifade etme biçimidir ve doya doya yaşanmak isterler. Hal böyleyken bize öğretilen bunun tam tersidir. Yargılanmaktan, dışlanmaktan, güçsüz gözükmekten, sevilmeyeceğimizi düşünmekten korktuğumuz için duygularımızı yaşamamamız gerektiğine içsel olarak karar veririz. Bir düşünün. Toplum içerisinde veya sevdiklerinizin yanında, ağlama isteğiniz geldiğinde güçsüz gözükmekten korktuğunuz için bu içsel isteği kaç kez bastırdınız? İyi insanlar asla kıskanmaz sadece imrenir diye öğretildiği için çevrenizdeki herhangi bir kişiye karşı hissettiğiniz kıskançlığı hem başkalarından hem kendinizden büyük bir süratle gizlediğiniz ve kabullenmediğiniz hiç olmadı mı? Kabullenme cesaretini gösterseniz bile ortaya çıkan bu hisleri hissetmemeliydim suçluluğuna boğularak kendinizi hırpalamadınız mı hiç? Tüm bu kısıtlamaların ve yargılamaların en başta kendi içinizde, kendinizi size karşı yabancılaştırdığını artık biliyorsunuz.

Hiçbirimiz mükemmel değiliz, hiçbirimiz içimizde bir melek saflığında salt bir iyilik barındırmıyoruz. Bazen kıskanıyoruz bazen bize çok emek vermiş insanlara dahi derin öfkeler besliyoruz. İçerliyoruz, korkudan tir tir titriyoruz, bir başarımız olduğunda kibirlenebiliyoruz. Tüm bunlar bizi insan yapan inanılmaz değerli hisler ve duygular. Bir duyguyu sevip bir diğerini dışlayamayız. Bir duyguyu kabul edip diğerini bastıramayız. Bedeninizi özgür bırakın ve kendinizi olduğunuz her halinizle kabul edin ve tüm hislerinize sahip çıkın!
Ne hissettiğimizi biliyor muyuz?
Bu konudaki bir diğer problem de toplum olarak duyguları çok açık ve net bir şekilde yaşama alışkanlığımız olmadığından bir olay anında ne hissettiğimizi tam anlamıyla anlayabilme kabiliyetinden yoksun bir tarafımız olduğu gerçeğidir. Ben şu an ne hissediyorum? Çoğu zaman anlamsız bir düşünce bulutuyla sisli bir halde kalıverir bu sorunun cevabı zihnimizde.
Ne hissettiğimizi anlayabilme ve tanıyabilme kabiliyeti nasıl geliştirilir?
Zahmetsiz ve tamamen ücretsiz bir yol, son zamanlarda oldukça önerilmekte ve bu konuda size sandığınızdan daha çok farkındalık katacak: Sabah yazıları. Güne A4 kâğıdı boyutunda 3 sayfa yazı yazarak başlamayı denemek ister misiniz? Yöntem çok basit. Uyanır uyanmaz elinize bir kalem ve 3 yaprak kâğıt alıp o an aklınıza ne geldiyse yazmaya başlayın. Anlamlı olmasına, içeriğin tutarlı olmasına gerek yok veya dünden ya da yarından bahsedip bahsetmediğinizin de bir önemi yok. Sadece yazın. Hissettiklerinizi yazın, gördüklerinizi yazın… Sonra o 3 sayfa yazıyı okuyun. Neler çıkmış kaleminizden. Günler boyunca bu alışkanlığı devam ettirdiğinizde yaşadığınız hiçbir konuyu biriktirmeden üzerine düşündüğünüzü ve hatta onu yazıya dökerek zihninizden ne geçtiğini somut bir şekilde görebilme faydasını kazandığınızı görmüş olacaksınız.

Duygular her seviyede ve şiddette faydalı mıdır?
Duygularımızı kabul etmek ve hissettiklerimizi doya doya yaşamak bedenimiz ve kendimiz için en iyisidir ancak bir duyguyu uzun süre ve yoğun şiddette deneyimlemek de aynı oranda zararlıdır. Arada bir öfke hissetmek doğal ve sağlıklı olandır fakat yaşamınızın her anında yoğun bir öfke hissederken kendinizi buluyorsanız bu durumun bir uzman eşliğinde irdelenmesi ve öfkenizin altında yatan kök inanç ve travmaların bulunup çözümlenmesi gerektiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hayat akla gelecek her konuda denge ister, denge prensibiyle çalışır. Fazla yenen yemek zararlıdır, fazla spor yapmak zararlıdır, bir duyguyu çok fazla hissetmek de hal böyleyken bize zararlı olacaktır.